Detaylar nedeniyle yazılar uzayınca Kuzey Işıkları deneyimimi bir seri haline getirdim. Serinin ilk bölümü olan bir önceki yazımda Kuzey Işıkları’na Hazırlık için gerekli bilgileri paylaştım. Bu yazıda ise Kuzey Işıkları’nın peşine düştüğümüz seyahatin ilk 3 gününde Abisko’ya yolculuğumuz ve Abisko’da yaşadıklarımızı kaleme aldım.
Abisko
Abisko İsveç’in kuzeyinde Tornetrask gölünün kıyısında 85 nüfuslu bir yerleşim yeri. Abisko Bilimsel Araştırma Merkezi ve Abisko Sky Station gibi kutup bölgeleri ve kuzey ışıkları üzerine araştırma yapan merkezlere ev sahipliği yapıyor.
1. GÜN – İstanbul’dan Abisko’ya Geçiyoruz
7 Mart’ta İstanbul Sabiha Gökçen’den 10:40 uçuşuyla Stockholm’e uçtuk. 20 dakika erken inmenin avantajını kullanıp, 15:35 Kiruna uçuşu için bagajlarımızı teslim ettikten sonra güneşli (nadirdir) bir Stockholm’de bir kahve molası verdik. Kiruna uçuşu için güvenlik kontrolüne gittiğimizde küçük bir sürprizle karşılaştık, İstanbul Duty-Free’den aldıklarımızı kapalı poşette olmadığı için uçağa almamıza izin vermediler. Aldıklarımızı bırakmak durumunda kaldık. Bu işle biraz zaman kaybedince uçağa nefes nefese yetiştik, hatta isimlerimiz son çağrı için okunmuş.
Kiruna’ya vardığımızda şirin bir havaalanı ile karşılaştık. Uçak kapının hemen yanına durdu diyebiliriz ve iner inmez fotoğraf çekmeye başladık, başlangıç sıcaklığı (ya da soğukluğu) -9 derece. Kapıdan girer girmez bavullarımızı beklemeye başladık. Araba kiraladığımız Hertz ofisi de hemen karşımızdaydı. Bagajları alır almaz arabayı teslim aldık, sadece anahtarı aslında. Arabanın yerini tarif ettiler ve arabayı hareket ettirmeden önce fişini çekip kabloyu yanımıza almamız söylendi. Arabanın fişi de neydi? Açıkcası görene kadar bize birşey ifade etmedi. Park alanında tüm arabaların önünde bir priz var ve arabaya takılan bir kabloyla araba çalışmadığı zaman arabanın içini ısıtan basit bir mekanizma kurulmuş. Soğuk nedeniyle araba kısa sürede kar ve buzla kaplanınca böyle bir çözüm bulmuş olmalılar (zaman zaman bunu bir ürün haline getirip İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde satmayı düşünmedim değil). Arabamız Volvo V50 SW, Station Wagon olmasına rağmen 3 kişinin bagajıyla sadece 3 kişilik yer kaldı (daha kalabalık gidecek olursanız, daha büyük bir araca ihtiyacınız olacak).
Temkinli bir şekilde yola koyulduk, yollar neredeyse tamamen kar ve buzla kaplıydı, rüzgar da cabası. Yolun üzerinde rüzgarın karları uçuşturması biraz ürkütücü bir görüntü. Yer yer kardan dolayı görüşümüzü tamamen kaybettik, ama İsveçliler daha tecrübeli olunca bizi sollamayan kalmadı. İlk hedefimiz Björkliden’de kalacağımız Hotel Fjällby’a varmak. Björkliden Abisko’dan 10 km sonra, Kiruna’ya 113 km mesafede. GPS’le kolay bir şekilde bulduk. Haritaların yüklü olduğu bir GPS’iniz yoksa, GPS’li bir cep telefonu da işinizi görüyor. Ancak haritaları önceden yüklemediyseniz internete de ihtiyacınız var, önceden yüklemek oldukça iyi iş görüyor. Internet’e bağlanmak için İsveç’ten bir SIM kart almanız daha hesaplı, 70 SEK’e 1 GB internetiniz olacak.
Oteli bulup, Björkliden Fjällby / Kåppas Cabin Village, hemen check-in yaptık, Otelin resepsiyonundan kulübeye yürürken koşulların zorluğunu dışarıda da deneyimlemiş olduk. Sonunda 52 numaralı kulübemizi bulduk. Çok güzel bir manzarası ve konumu var (giderseniz bu kulübeyi özellikle isteyebilirsiniz).
Kulübe balkonundan dağın yamacındaki donmuş Tornetrask gölünü görüyorüz. Kuzey Işıkları başlasa balkondan bile görebileceğiz. Kulübenin içinde saunası ve mutfağı da var. Duşta elbise ve havlular için kurutma makinası bile düşünülmüş.
İlk aktivite saat 21:00’da 1 saatlik “Northernlights on Snowshoes tour”, ancak hava kapalı ve kar yağıyor. Durum böyle olunca ilk aktivitede 2 fire verdik. Bu arada, neredeyse tüm Kuzey Işıkları aktiviteleri ikinci bir aktivite ile birleştirilmiş. Kuzey Işıklarının gerçekleşme olasılığı birçok etkene bağlı olarak çok yüksek olmayınca aktivitelere başka bir boyut katarak hiçbir zaman iptal etmek durumunda kalmıyorlar. Snowmobile turu, köpekli kızak turu veya sami kültürünü tanıma gibi aktivitelerle destekleyerek aktiviteden boş ayrılmamanız sağlanıyor. Gel gelelim Kuzey Işıkları üzerine kurulmuş bu tür etkinlikleri tercih etmemenizi öneriyorum, çünkü bu etkinliklerin çoğunda Kuzey Işıklarını göremiyorsunuz. Onun yerine etkinlikleri gündüz yapın ve tadını çıkarın. Akşamları ise Kuzey Işıklarının peşine kendiniz düşün. Ayrıca etkinlik sırasında Kuzey Işıkları ortaya çıksa bile etkinlik süresi dolduğu için yarıda kesmeniz istenebilir. Üzülebilirsiniz, benden söylemesi. Nitekim “Northernlights on Snowshoes tour” oldu “Snowshoes tour”.
Snowshoes nedir derseniz, türkçesi hedik, karda batmadan yürümenize yardımcı oluyor. Herkes ayakkabısının üzerine giymeye başlamış bile. Rehberimiz hem hedikler hem de bölge hakkında bilgi veriyor. Hedikle yürümek çok da kolay değil, hızınızı düşürüyor, ancak karda, özellikle taze ve derin karda yürümenize olanak sağlıyor. Hediğin çıkış noktasının Amerikanın yerlileri olduğunu söylüyor rehber, karda avcılık yapabilmek için geliştirmişler. Avrupa’da hedikle birlikte sopa da kullananların olduğunu, ancak buna gerek olmadığını, hatta hedik zemine çok iyi tutunduğu ve avcılar avlanırken her iki ellerini de kullanmak istediklerinden normalde sopa kullanılmıyormuş (fotoğrafçılar onun yerine monopod kullanabilir).
Tepedeki ormanın içinde 1 saat kadar süren yürüyüşümüzü tamamlıyoruz. Hediklerle biraz zorlu olmasına rağmen, kara batmadık, ama yorucu bir başlangıç oldu. Yer yer sert rüzgar yedik, ama kıyafetler korudu, gözler dahil açık bir yerinizin kalmaması önemliymiş.
2. GÜN – Abisko’da Kuzey Işıkları
Ertesi gün kahvaltıyı otelde yapıyoruz, biraz pahalı (300 SEK) ancak ilk sabah hazırlıksız olacağımızı düşünerek önceden almıştık ve bir kere denemek de lazım. Manzara eşliğinde güzel bir açıkbüfe kahvaltı oldu, hatta biraz fazla gelince değerlendirmek için birer sandviç de hazırladık, öğle yemeğimiz de çıktı böylece, en azından niyetimiz öyleydi, ancak ertesi güne kaldı, o da başka bir hikaye.
Kahvaltı sonrası Abisko’da (Lapporten Stormaknad adında bir süpermarket bulup alışverişimizi yapıyoruz. Alışveriş sonrası planımız Abisko National Park’ı keşfetmekti. Girişindeki Abisko Touriststation’dan biraz bilgi aldık. Arabayla gidebileceğimiz bir alan olmadığını öğrenince ve yürümek için de biraz uzak olunca planımızı değiştirdik. Önce karnımızı doyurmaya karar verdik. Fakat hazırladığımız sandviç yerine yol üzerinde gördüğümüz restorana gitmek daha cazip geldi. Biraz menüye bakındıktan sonra ekip hemen bitişiğindeki mağazaya dalıp biraz da kişisel alışveriş yaptı. Sonrasında dana etinden olduğunu öğrendiğimiz Hamburger menüsü çok cazip göründü ve iyi bir seçim oldu. Yolunuz düşerse Abisko MackaMat’a da uğramanızı tavsiye ediyoruz, tabi aradan zaman geçince orası Aurora Pub olmuş sanki, foursquare’deki Aurora Pub konumları neredeyse üst üste.
Restoranda masayı toplamak dahil herşey self-servis, bu kültür İsveç ve Norveç’in birçok yerinde var. Örneğin, benzinlikte benzini kendiniz dolduruyorsunuz, kaldığımız heryerde temizlik ücrete dahil değil, temiz bırakmanız, hatta temizleyip bulduğunuz gibi bırakmanız isteniyor, ya da ek olarak temizlik ücreti ödüyorsunuz. Hizmet sektörü pahalı!
Karnımızı güzelce doyurduk. Akşam fotoğraf çekmek için güzel bir yer belirlemek istiyoruz. Restorandan anayolun karşısında gölün hemen yanında karavanlar gördük. Nasıl gidileceğini öğrenip Tornetrask gölünün hemen yanına kadar gidip arabamızı park ettik ve donmuş gölün üzerinde gezinmeye başladık. Akşam nereye kurulacağımızı belirlemeye çalışırken gelip geçen insanları, snowmobile’ları ve manzarayı da çekmeyi ihmal etmiyoruz. Gölün üzerinde fotoğrafta yansıma alabilmek için çevresinde buzulların olduğu güzel bir nokta belirledik (ekipte çok iyi bir fotoğrafçı olmasının faydaları, ben değil Ali İhsan Gökçen).
Kuzey Işıklarını daha önce görmediğimiz için nereden ve nasıl görüneceği konusunda bir bilgimiz yok (tamam araştırdık da, hepsi teorik). Herhangi bir yerden başlaması durumuna karşı 360 derecelik bir açıya sahip bir nokta belirliyoruz. Öncesinde mavi saatlerde de fotoğraf çekmek istiyoruz, belki aynı anda Kuzey Işıklarını da görebiliriz umuduyla. Yalnız ufak bir aksilik yaşadık ve arabamız kara saplandı. Gün batımına 10-15 dk var. Kurtarmayı denedik ama olmadı, arabanın gövdesi yola oturmuş, çekilmesi lazım. Yardım istemek için benzinliğe yürüdük. Bu benzinlik yemek yediğimiz ve alışveriş yapılabilen yer (3’ü bir arada). Görevliye durumu anlattık. İlk tepkisi, “Cuma akşamı ve saat 6, işiniz çok zor” oldu (ifadeyi biraz yumuşatmış olabilirim, söylediğinde direk “sıçtınız” olarak algılamıştım). “Şimdi herkes işten çıkmış ve içmeye başlamıştır, kimseye ulaşamazsınız” dedi. Bildiği bir çekiciyi aradı ve konuştu. Çoktan saunaya girmiş ve birasını içmeye başlamış, gelmesi mümkün değil dedi. Birisini daha aradı ama ulaşamadı. “Tek şansınız var, cuma akşamı insanlar haftasonu için karavanlarını getiriyor, yoldan geçen arabaları durdurup yardım isteyin” dedi. Arabanın yanına döndük. Kimse yok, en iyisi hava kararmadan karavanları dolaşıp yardım rica etmekti. Bir yandan da Kuzey Işıkları heyecanı var. Tripodların başında beklemek varken, arabayı kurtarma operasyonundayız! Biz bununla uğraşırken kaçıralım istemiyoruz. Tam karavanlara doğru yürürken ilk kulübeden birisi çıktı. Durumu anlattık, yardım edebileceğini söyledi. Arabasını getirip çekme halatını bağladı. Başta araba hiç hareket etmedi, biraz umutlarımızı yitirmeye başlamıştık açıkcası. Uzun uğraşlar sonunda arabayı kurtarabildik. fakat bu tür durumlarda ne yapabileceğimizi öğrenmemiz gerek, arabayı kiralarken bize bu konuda bilgi vermediler. Sonradan Viking adlı bir şirkete ait 06000 numarasını arayabileceğimizi öğrendik, ama biraz masraflı olabileceği konusunda uyardılar. Sonuç olarak, arabayı teslim alırken kiralama şirketinden yardım konusunda detaylı bilgi istemeyi unutmayın.
En sonunda arabayı çıkarıp göle döndük. Biraz mavi saatler çekimi yapıp bir yandan da Aurora Alert sayfasından tahminleri takip ediyoruz. Önümüzdeki bir saat içinde bir hareket olmayacak, hava da soğuk olunca arabaya dönüp beklemek daha mantıklı geldi. Arabada beklerken ara ara tahminleri kontrol ediyoruz. 2 saat sonra, 22:15 için Aurora seviyesi 1’e çıkacak gibi görünüyor. Şansımızı denemek için göle dönme vakti. Gölde bizim dışımızda da fotoğrafçılar vardı, ancak hepsi gölün kenarına konuşlanmayı tercih etmiş (neden acaba??). Biz gölün ortasına doğru gidip daha önce belirlediğimiz noktaya kurulduk. Birkaç çekim yaptık ve gözle görülemese de uzun pozlamalarda ufukta bir yeşillik belirmeye başladı. Aha! Kuzey Işıkları başlıyor olmalı!
Çekime devam ediyoruz, ancak ilk yarım saatte Kuzey Işıklarının gözle görülemediği düşüncesi oluşmaya başladı bizde. Sonra durum değişti, kuşak büyümeye ve bize yaklaşmaya başladı! Heyecanımız artıyor!
Koşulları tekrar gözden geçirelim: Yabancı bir yerde donmuş gölün üzerindeyiz. Fotoğraf çekiyoruz, ama bir yandan da sesler geliyor. Bu bir çatırtı mı? Gölden mi geliyor?? Siz de duydunuz mu? Biraz ürkütücü (tamam en çok ben ürktüm kabul ediyorum). Ben ekipten ayrılıp daha kenara gitmeyi tercih ettim. Sonra ekip tamamen kenara geldi, ama yer yer göle indik yine de.
Kuzey Işıklarının gökyüzündeki görüntüsü inanılmazdı. Resmen üzerimizde gerçekleşiyor! Perde şeklinde hareket ediyor ve bazen yere doğru süzülüyor, fotoğraflarda biraz kırmızı ve mor bile yakaladık. Sürekli değişen bir hareket var. Bir yandan izliyoruz, bir yandan da seri çekimdeyiz: çek, bak, çek, bak. Bulb moddayız ve herkes içinden saniye sayıyor. Bu anı yaşamak ve fotoğraflamak bizim için büyük şanstı, herkesin en azından bir kere yaşaması gereken bir deneyim. Soğuktan elleri değiştirerek kablolu deklanşöre basıyoruz ve donmamak için az da olsa hareket ederek bu büyüleyici olayı izliyoruz. Öylesine kaptırmışız ki kendimizi, saate baktığımızda şaşırıyoruz: saat 2! Farkında bile değiliz. 4 saat boyunca muhteşem bir doğa olayı deneyimledik. “..ve -17 derece!”. Birkaç poz daha alıp zayıflayan ve gökyüzünü tamamen yeşile boyayıp hareketi duran Aurora’yı bırakıp kulübeye döndük. Yatmamız 3’ü buldu, kalk saati 8:30.
O akşamki Kuzey Işıkları performansından Instagram’da paylaşmak üzere 8 dakikada içinde çektiğim 50 karenin birleştirilmesi ile oluşturduğum 15 saniyelik video:
3. GÜN – Laktatjakko Dağ Evi
Sabah kalkar kalkmaz giyinip bir gün öncesinden sipariş ettiğimiz sıcak ekmekleri resepsiyondan alma vakti – evet böylesi süper bir hizmet var. Bir yandan toplarlanma da başladı, çünkü akşamı Lakta’daki Laktatjakko dağ evinde geçireceğiz. Kaldığımız otelde en az 3 gece konaklama yapıldığında çok az bir farkla 1 geceyi dağ evinde geçirme fırsatı vardı, normalde ayrıca rezervasyon yapıldığında biraz daha pahalı.
Kahvaltımızı yapıp öğlene doğru toparlanma işlemini tamamladık. Lakta’ya nasıl gideceğimizi soralım derken bir sürprizle karşılaştık. Oraya arabayla gidemezsiniz ki! İki seçeneğiniz var, ya snowmobile ya da sizi özel bir araçla transfer edebiliriz. Transfer ücreti 395 SEK. Bir sonraki transfer saat 15:00’da.
Gideceğimiz araç biraz küçük olduğu için yanımıza tüm eşyalarımızı alamayacağımız söylendi. Bir gece geçirmek için gerekli malzemeleri ve tabii ki fotoğraf çantalarımızı yüklendik ve aracı bulmaya gittik. Araç paletli bir kar küreme aracı! Vay canına! Bizi 9 km mesafedeki Laktatjakko dağ kulübesine 1 saatte götürdü. Biraz şanssızdık, çünkü yolda hava bozmaya başladı.
Kulübenin içine girer girmez ayakkabılarımızı çıkarıp bize verilen terlikleri giyiyoruz. 10 yatakodalı, yemek salonu, şömineli bir oturma odası, ortak tuvalet, duş ve saunası ile küçük sıcacık bir dağ kulübesi. Tuvaletler biraz ilginç, dağa açılan kocaman bir borunun üzerine oturmak oldukça farklı, alttan üflemesi de cabası (yaşamak lazım).
Hava kapalı olduğu için bu akşam çekim yapamadık. Saat 6 gibi dışarı çıkıp şansımızı denemedik değil, ancak dışarısı durulacak gibi değil, çok sert bir rüzgar yürümeye bile engel. Karanlık ve soğuk da eklenince kulübeye hızlı bir dönüş oldu. Akşamın özeti, şömine karşısında keyifli bir sohbet ve dilerseniz yanında sıcak şarap!
Sabah 4 gibi havanın açılabileceği haberini aldık, saatlerimizi kurup yattık, ancak uyandığımızda fırtınanın sesinden durumun pek değişmediğini anlayınca uyumaya devam. 8’de kalkıp kahvaltımızı yapıyoruz. Dağ kulübesinde kalmak için 300 SEK fark ödemiştik, ancak bu sefer kahvaltı da buna dahil.
Dönüşümüz saat 12:30’da. Araç şoförü ile biraz sohbet ediyoruz ve akşam yaşadığımız “acaba aşağıda mı kalsaydık, belki orda Kuzey Işıklarını görebilirdik” endişesini açıklığa kavuşturmak adına aşağıda gece havanın nasıl olduğunu soruyoruz. Kuzey Işıkları gerçekleşti, ancak aşağıda da hava kapalıymış. Birşey kaçırmadık!
Bu arada gölün neden çıtırdağını anlayamamıştık, ancak şoförden öğreniyoruz ki Mart 2006’da Daros Gray adlı bir dalışçı Tornetrask gölünde rekor denemesi yapmak istemiş ve 5 gün boyunca buzda delik açamadıkları için rekor denemesini iptal etmek durumunda kalmış. Buna ek olarak gündüz insanların yürüyerek ve snowmobile ile geçmesi güven verse de, İsveç’in 168 metre ile en derin ikinci gölü üzerinde durduk (çatırdıyor diyorum!).
Yolculuğa başlamadan şoföre mola verdiğinde fotoğraf çekmek istediğimizi söyledik. Şoförümüz iniş ve çıkışta 20 dakikada bir 2 kez mola verip, herşeyin yolunda olduğundan emin oluyor. O da ne? İkinci molamızda 4 ren geyiği ile karşılaşıyoruz ve onların fotoğrafını çekme şansımız oluyor (fotoğrafçı şansı).
İniş yolculuğunda bir İngiliz ile tanışıyoruz. O da Kuzey Işıklarını görmek için gelmiş, hatta 2 gece önce Kuzey Işıkları Fotoğraf Kitabı çıkaran Peter Rosen’in özel bir turuna katılmış. Çektiği fotoğrafları gösterdi, biz de aynı gece çektiklerimizi gösterdik. Peter Rosen’ın Tromso için çok nemli olması nedeniyle Aurora görme ihtimalinin daha düşük olduğunu ve Abisko’nun daha iyi bir seçenek olduğunu belirttiğini paylaştı. Yine de planımızdan sapmadık ve iner inmez yola koyulduk. (Peter Rosen Tromso konusunda haklıymış, ama gidip kendimiz görmeliydik)
Tahmin edeceğiniz gibi serinin devamında Tromso’dayız: Kuzey Işıkları’nın Peşinde – 3. Bölüm: Tromso, Norveç
Önceki yazımda Kuzey Işıkları’na Hazırlık için gerekli bilgileri paylaşmıştım, okumadıysanız bir göz atmanızda fayda var: Kuzey Işıkları’na Hazırlık
Geri bildirim: Kuzey Işıkları’nın Peşinde – 3. Bölüm: Tromso, Norveç – Yavuz Gürcan